17 Mayıs 2012 Perşembe

Ahşabın ruhuna dokunuyor-1






Ahşabın ruhuna dokunuyor-1




Sıradışı bir marangozun hikâyesi okuyacaksınız. Ahşaba hayal ettiği her şekli verebilen Ali Şerafettin Köksal'ın kartvizitinde şunlar yazıyor: Sağır, dilsiz ve görme engelli. Ahşap maketlerini gören onun yaptığına inanamıyor. Onu atölyesinde çalışırken izleyince hayret duygusu yerini hayranlığa bırakıyor.






-Ali Şerafettin usta, doğuştan duymuyor, 26 yaşından beri de görmüyor. Evli ve iki oğlu, bir kızı var. Çocuklarının hepsi evli. Annesi ve fedakâr eşiyle birlikte yaşıyor. Vaktinin çoğunu marangoz atölyesinde geçiriyor. Herhalde çok az marangozun bu kadar düzenli bir atölyesi vardır. Eşi, atölyede her şeyi Ali Bey'in yerleştirdiğini, düzenin ondan sorulduğunu söylüyor. "Yoksa aradığını bulamaz." diyor. Atölyedeki düzen Ali Bey'in zihninin ne kadar düzenli çalıştığını kanıtlıyor.




Her sabah mesaisine gider gibi atölyesine iniyor, bazen gece 11'lere kadar çalışıyor. İhtiyaç duyduğu malzemeleri listeliyor ve belli zamanlarda alışverişe çıkıyor. Yapı marketleri açılmadan önce malzemelerini Eminönü'nden, Tahtakale'den alırmış. Ümran Hanım diyor ki: "Eşimin tek geliri subay babasından kalma üç aylığı. Onu alana kadar neyi nereye harcayacağını hesaplamıştır. Gideriz, her malzemeyi tek tek inceler ve öyle alır. Şimdi çoğunlukla oğullarıyla alışverişe çıkıyor. Marketlerden alıyor." Atölyede bildiğiniz hızar makineleri, matkaplar var. Cihazlara parmaklarını kaptırmamak için özel aparatlar geliştirmiş. Zira büyük gürültüyle çalışan bu aletlerin seslerini de duymadığı için, bir ağaç parçasıyla bıçağın mesafesini hesaplıyor, ona göre kullanıyor. Müthiş bir yetenek ve zekâ.



Ona hep Sabancı'yı örnek verirdim



"Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır" darbımeseli herhalde en çok Ali ve Ümran Köksal çifti için geçerlidir. Onun bu dehasını ortaya çıkartan Ümran Hanım, 16 yaşındaymış evlendiğinde. 6 yıl sonra eşi görme yeteneğini yavaş yavaş yitirmeye başlamış. Sessiz dünyası kararmaya başlayınca Ali Bey depresyona girmiş. En büyük destekçisi Ümran Hanım olmuş. İşaret dilini kendilerine göre uyarlamışlar: Dokunma dili. Diyor ki; "O zaman hep konuşuyordum. Çocuklarımız var. Ben varım. Ona elleri, ayakları olmayan ama ağzıyla resim yapanları anlatıyordum. Sabancı'yı düşün diyordum. Dünyayı alabilir ama çocuklarının durumunu biliyorsun. Sana parasından verse şu çocuklarından birini verir misin? 'Hayır' derdi. Şükretmeliyiz halimize derdik. Yaşarken zordu ama geçti, atlattık."



Ümran Hanım nereye gitse eşini de götürmüş, misafirliğe, düğüne, alışverişe. Birlikte çalışabilecekleri çok iş aramışlar. Bir süre çalışmışlar da. Çok istekliymiş Ali Bey. Fakat olmamış. Türkiye henüz o zamanlar zihinlerdeki engelleri aşabilmiş değildi. Sağır-dilsiz ve görme engelli bir insan ne iş yapabilirdi ki? Fotoğraflardaki maketler çok iş yapabileceğinin kanıtı değil mi? Ümran Hanım inek bakmış, sütünü satmış. Bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri satmış. Evin geçimini de çocukların okul masraflarını da böyle sağlamış. Ali Bey evde en büyük destekçisi olmuş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder